11 Temmuz 2011 Pazartesi

SABAH YÜRÜYÜŞÜ

Daha ikinci gününde savsaklamış olsamda yürüyüş yapmaya başladım. Sabahın köründe, bir su şişesi bir ben düştük yola. Pazar sabahı saat 05.20...

Mübarek Cumartesi'den sonraki güne denk geldiği ve Pazar günü uyku günüdür saplantısından bir türlü kurtulunamadığı için in cin top oynuyordu  ortalıkta. Ben sahile doğru yürürken ancak bir iki araba geçti yanımdan. İçinde atletli abiler... Hangi sahil şeridinde magandalık yapacaklar bilinmez  ama onlarda benim gibi gayretliler...

Neyse efenim sessiz sedasız ve aynı tempoyu korumaya çalışarak sahile ulaştım. Dedim ya Mübarek Cumartesi ertesi diye,bir baktım benim gibi uykusunu almış gelmiş birkaç safın dışında hala geceyi bitirememiş insanlarla dolu ortalık. Gün aymasına rağmen polis devriye geziyor! 

Sabahlamış çifler mi dersin ( bütün geceyi birlikte geçirmişler ama ikide bir kucaklaşıp duruyolar , kucaklaşma günü filan sanırsın), üstlerinde battaniye uyuyan gençler mi ( bir grubun başında nargile vardı bütün gece tüttürmüşler ), okeye dördüncüyü bulmuşken sabahın köründe oynamaya devam edenler mi, balık tutanlar mı, meyhaneden yeni çıkmış sahil kenarında çay içenler mi? Arkadaş herkes burdaymış bir biz yokmuşuz... Ne hayaller kurmuştum oysa bir deniz bir ben! Dalga sesi dinliyecem , kendi içime yönelicem , şu arayıpta bir türlü bulamadığım huzuru bulucam.

Bu kadar dış faktörle huzur bulunmaz deyip yoluma devam ettim. Tempo aynı kalacak, burundan nefes alınıp ağızdan verilecek, bir iki... Anaaaa o ne amcalar denize giriyolar. İstanbul 'da ne zamandır denize giriliyor sorusu ve yetmişlik bir amcanın slip mayosuyla kırıtarak denize seğirtmesinin şaşkınlığı arasında biraz hızlanmışım. Yaklaşık 1 km bu tempoyla ilerledikten sonra baktım  insanlar uzakta kaldı, biraz daha yürüsem zaten anayola çıkıcam artık bir mola verip soluklanayım dedim. Kayaların üstünden hopla zıpla denize biraz yaklaşıp iki dalga sesi duyma hevesiyle çömeldim.

Dalgalar kıyıdaki taşlara çarpıyor, güneş yeni doğmuş ışıl ışıl denizin üstünde... Bir baktım ben hesap yapıyorum; yolda kaç bira şişesi gördüm, kaç tane kusmuk vardı, bu kusanların hepsi aynı meyhaneden mi çıkmıştı, bu insanlar niye iki de bir sarılıp duruyodu, dün bu sahilde ortalama kaç kilo çekirdek tüketilmişti, sahildeki çimleri sulamak için kaç tane fıskiye kullanılıyodu, bir günde ortalama kaç ton su harcanıyor olabilirdi vs. Hani huzur bulacaktım, hani Son Samuray'daki gibi "hiç düşünce" yapacaktım, ufkum açılacaktı, yüreğim genişleyecekti...

Şehir insanı olmak zor  vesselam. Hiç düşünmeden, tamamen çevreye duyarsız, kendinle kalabilmenin imkanı yok! Yürümenin bedene faydası var, ama  bir düşüncesiz olamadım gitti...